Yazar

Selin Yurtcan

Browsing

Birçok yeniliğin ve gelişimin baş aktörü olan teknoloji, iş hayatında da gücü elinde tutmak isteyenleri göz ardı etmemesi gereken önemli faktörlerden bir tanesi haline geldi. Kurumların 21. yüzyıla ayak uydurmayarak, ürün veya hizmetlerini sadece geleneksel anlamda pazarlama yöntemine başvurarak tüketiciye sunması sonucunda kazançlı çıkması bir hayli zor görünüyor. İnternet sadece özel yaşamımızda değil şirket ve kurumlarda da standartları yıkarak yeni bir düzen ve akış getirmiştir. Rekabetin her geçen gün arttığı böylesine zorlu bir ortamda kurumların üzerine düşen ise oluşturdukları stratejileri dijitalden bağımsız düşünmemeleri olacaktır.

Hedef kitlenizi doğru belirleyin

Stratejiniz ne olursa olsun hedef kitlenizi doğru ve spesifik bir şekilde seçmediğiniz takdirde tüm çabalarınız boşa gidecektir. Vermek istediğiniz mesaj, “herkesi” değil sadece sizin markanızla bağlantılı hedef kitleniz için özel olarak oluşturulmalıdır. Stratejinizi oluştururken, ürün veya hizmetinizi kim tarafından hangi amaçla alındığını tespit edilmesi sonucu hedef kitlenizi belirlemiş olursunuz. Hedef kitlenizin yanlış saptanması, pazarlama stratejiniz doğrultusunda yaptığınız kampanya veya reklamların başarısız olmasını sağlar.

İçeriğinizi mobil platformlara uygun bir şekilde üretin

Akıllı telefonlar ve tabletlerin kullanımının giderek artması, kurumların içeriklerini paylaşabilecekleri mobil platformları dikkate alması gerektiğinin altını çiziyor. Ulaşılabilirlik açısından tüketicilerin çoğunluğunun kullandığı mobil platformlara yapılacak yatırımlar uzun vadede kuruma büyük kar sağlayacaktır. Kurumun mobil uygulamalara sahip olması, hedef kitlesinin hizmet veya ürünlerine hızlı ve etkin bir şekilde ulaşması demektir. Site trafiğini artırarak marka bilinirliğini de bu şekilde sağlayabilirsiniz.

Sosyal medyanın etkisini göz ardı etmeyin

Hedef kitleye ulaşma ve ne istediğini anlamak için sosyal medya artık bir seçenek değil bir zorunluluk haline geldi. Pazarlama stratejiniz ne olursa olsun sosyal medyanın eksik olması vücutta iki koldan birinin olmaması demektir. Geleneksel anlamada pazarlama yöntemlerinde kurum ve müşteri arasında herhangi bir iletişim oluşması önemli değilken bugünün dünyasında tüketicinin neyi ne kadar istediği son derece önemli bir faktör. Sosyal medya bu anlamda tüketicinin yorumlarını ve fikirlerini hızlı bir şekilde öğrenebileceğiniz bir mecra. Markanın tanıtım etkinliklerini ve bilinirliğini daha geniş hedef kitlelere ulaşması bir yana sosyal medya aynı zamanda her türlü kampanya çalışmalarını da yürütebileceğiniz bir mecra.

İçerik pazarlama ve SEO

Arama motoru optimizasyonu olarak bilinen SEO, özgün içerik üretmiş siteleri Google’da üst sıralara taşımaktadır. Bu sayede markanızın veya kurumunuzun kaliteli içerikleri sayesinde arama motorunda en üst sıralarda yer alacağından potansiyel müşteri kazanma ve bilinirliğinizi arttırma olasılığınız doğuyor. Amatör çalışmalar ya da internetten herhangi bir sayfadan kopya ettiğiniz bir içerik oluşturmuşsanız Google sizi arama motorunda en arka sıraya atacaktır. İçerik üretimi her ne kadar hak ettiği değeri görmese de sitenizde dakikalar geçiren müşteriniz için önemli bir etkene sahip. Her kurumun birbirini taklit ettiği ortamda özgün olmanız diğerlerinden kolaylıkla sıyrılmanızı sağlar.

 

 

Bir iş yerinde çalışıyorken, hele de o işe yeni başlamış biriyseniz yeni iş arkadaşlarınızın size güvenmesi biraz zaman alabilir. Burada hem sizin nasıl biri olduğunuz kadar iş hayatınız boyunca yaptıklarınız, kariyeriniz, izleniminiz gibi çok sayıda farklı etken devreye girebilir. Ancak unutulmaması gereken şey bir işte başarılı olmanın ana kurallarından birinin o iş yerinde güvenilir biri olduğunuzu kanıtlamaktır. Peki bir iş yerinde nasıl daha güvenilir bir çalışan olursunuz? Bu yazımızda birkaç ipucu bulacaksınız.

Öncelikle kendiniz gibi davranın

İş hayatında başarılı biri olmanın ve kariyer basamaklarını hızla tırmanmanın en etkili yollarından biri kendiniz gibi davranmaktır. Özellikle yeni işe girdiğiniz bir ortamda kendinizi farklı şekilde göstermeye çalışırsanız, bir süre sonra iş arkadaşlarınız aradaki farkları anlamaya başlayacaklar ve bu da size olan bakış açılarını değiştirmelerine neden olacaktır. Bunu önlemek ve itimat edilir biri olmak için her yönünüzle kendiniz olun ve hayatta olduğunuz gibi işyerinizde de öyle davranın.

İşinizin gerektirdiği kadar girişken olun

Özellikle yeni girdiğiniz bir ortamda hemen her olayın içerisinde yer almak ve sizi ilgilendirmeyen konulara da müdahil olmak bir süre sonra itici olabilir. İş yerindeki görevinizin size izin verdiği ölçüde insanlarla iletişim kurmaya çalışın ve hem astlarınız, hem de üstlerinizle mesafeli bir ilişki yürütmeye gayret edin. Daha fazlasını zorlar ve sınırlarınızı aşarsanız bir süre güvenilirliğinizi kaybedebilirsiniz.

Asla dedikodu yapmayın

Dedikodu iş hayatının en büyük çukurlarından biridir. Hemen her iş yerinde, birçok çalışan tarafından yapılan sohbetler, söylentiler, çoğu zaman çekici ve eğlenceli gelse de eğer bunu yapan sizseniz güvenilir biri olduğunuz izlenimini hızla yok edecektir. Bundan mümkün olduğu kadar uzak durun ve sadece işinize odaklanın.

İşlerinizi takip edin ve verilen sürelere uymaya çalışın

İşiniz ve göreviniz dahilinde size verilen tüm çalışmaları zamanında, eksiksiz teslim edin. Tüm işlerinizi, günlük iş akışı içerisinde takip edin ve eğer mümkünse verilen işin de üzerine çıkarak onu geliştirmeye gayret edin. Bu durum, iş arkadaşlarınızın gözünde sizi daha disiplinli ve teslim edilen işin hakkını verir bir konuma getirecektir.

 

 

 

Kurumsal firmalarda çalışırken pek çoğumuzun yegane hedefi yükselmek, olabildiğince kapsamlı bir pozisyonda başarılı bir yönetici haline gelmek! Başarılarıyla ilham veren her yönetici, kariyerinde farklı firmalarda farklı pozisyonlarda deneyimleri olmuştur. Çoğu işyerinde yeterli deneyimimiz olmadıkça bize yönetici pozisyonu verilmek istenmez. Öte yandan bize fırsat tanınmadığında yönetim deneyimini hiçbir zaman elde edemeyiz. Peki bu kısır döngüden nasıl çıkacağız? Gelin birlikte, sizi doğru şekilde uyguladığınızda yönetici pozisyonuna ışınlayacak 5 stratejiyi inceleyelim.

  • İşimiz Her Ne Olursa Olsun, “İyi” Yapmalıyız

Bir kurumsal yapıda yükselmeye giden en bilindik yol, var olan pozisyonda işimizi olabildiğince iyi şekilde yapmaktır. Yönetici olabilmenin ilk adımı, sahip olduğumuz işte proaktif, yenilikçi ve katılımcı olmaktan geçer. O işin en iyisi olmak zorunda da değiliz üstelik, yeterince iyi yapmaya gayret göstermeliyiz. Unutmayalım ki bir şirketteki en iyi programcı iyi bir İş Geliştirme Yöneticisi olamayabilir, yöneticinin sorumluluklarını üstlenmek yerine kod yazmayı tercih edebilir. Ancak, İş Geliştirme Yöneticisi, yöneticilik vasfının yanında iyi bir programcı olabilir.

  • Öğrenmeye Açık Olmalıyız

Yöneticilerin ne yaptığını, nasıl yaptığını, hangi durumlara hangi tepkileri verdiğini iyi öğrenmeliyiz. Firmamızda çalışan yöneticileri izleyerek onların iş yapma şekillerini gözlemleyebiliriz. Yönetim ve liderlik ile ilgili kitapları okuyarak ise yönetici olmak için ne yapmanız ya da ne yapmamanız gerektiğini öğrenebiliriz. Bu konularla alakalı aklımıza takılan soruları tanıdığımız yöneticilere sorup onların görüşlerini alabiliriz. Kendimizi geliştirmeye ve öğrenmeye açık olmak, yöneticilik yolunda bizi hızlandırır.

  • İnsani İlişkilerimizi, Empati Yeteneğimizi Geliştirmeliyiz

Bir yöneticinin sahip olması gereken en önemli beceri, insanları yönetme yeteneğidir. İnsanların farklı durumlarla karşılaştıklarında nasıl düşündüklerini ve verdikleri muhtemel tepkileri öğrenmemiz gerekir. İnsanlara, kim olursa olsun herkese, saygı göstermeliyiz. İnsanlarla nasıl çalışacağımızı öğrendikten sonra onların davranışlarını nasıl etkileyebileceğimizi öğrenebiliriz. Empati kurmak, bir yönetici için ilişkileri yönetmenin anahtarıdır. İnsanları yönetemezsek kimse bize bir yönetim pozisyonu vermez. Yöneticilik pozisyonu alsa bile insan ilişkilerini yönetemeyen herkes başarısızlığa mahkumdur.

  • İnisiyatif Almalıyız “Do It More”

Masamızda oturup birinin bize bir yönetim işi vermesini beklersek, o gün hiç gelmeyebilir. İnisiyatif almalıyız. Bazen bir kriz anında vereceğimiz kritik bir karar, üstlerimizin gözündeki değerlendirmemizi değiştirir. Bunu bir örnekle anlatmak gerekirse patronumuza, gerekli bilgileri toplayarak yıllık bütçesini hazırlamasına yardımcı olmak için gönüllü olabiliriz. En temel yönetim becerilerinden biri planlamadır. Planlama konusundaki yetkinliğimizi bu gönüllü görevde kanıtlama şansına sahip oluruz. Üretim hattına yeni hat eklemenin ne kadara mal olacağını tahmin etmesine yardımcı olmayı patronumuza teklif edebiliriz. Bölümümüzün şirket pikniği planlama komitesine (veya çalışan ilişkileri komitesi, İK çalışma grubu, vb.) yardım edecek biri gerekiyorsa, bu görev için gönüllü olabiliriz. Yapmakta olduğumuz işimizi etkilemeyecek, geciktirmeyecek şekilde elimizden geleni yapmalı, kendimizi kanıtlamalıyız.

Yönetim becerilerini öğrenmek, uygulamak ve kendimizi ilk yönetim işimizde daha iyi bir konuma getirmek için bir diğer mükemmel yöntem, kar amacı gütmeyen kuruluşlardan birinde gönüllü olmaktır. Gönüllü çalışma sırasında kazandığımız beceri ve deneyim, iş yerimizde ilk yönetim işini gerçekleştirmemize yardımcı olabilir. Gönüllü çalışma; herhangi bir şirkette başvuracağımız ilk yönetim işe alım sürecinde, işe alma yetkisi olan kişileri veya işe alınmamızı önerebilecek insanları da olumlu anlamda etkiler.

  • Terfi Beklemek Yerine “İsteyebiliriz”

Son olarak; birinin gelip bize yöneticilik teklif etmesini beklemek zorunda olmadığımızı bilmeliyiz. Bir yönetim pozisyonunda değerlendirilmek istiyorsak, terfi isteyebiliriz. Patron ya da herhangi bir üstümüzle görüşerek ona yönetime geçmek istediğimizi söyleyebiliriz. İsmimizi akıllarında tutmalarını, bir komiteye başkanlık etmek ve küçük bir ekibe veya benzer bir birime liderlik etmek için birilerine ihtiyaç duydukları anda bize ulaşmalarını isteyebiliriz. Bu sayede bizim yönetim pozisyonları ile ilgilendiğimizi bilirler ve bizi izlerler. Küçük şeylerle başa çıkabileceğimizi gördüklerinde, daha büyük şeyleri devretmeye başlarlar ve sonunda bir gözetmen veya yönetim pozisyonunda bizi görevlendirirler.

Büyük organizasyonlarda İK departmanı, şirket intranetindeki açık pozisyonların bir listesini tutarken; küçük şirketler, listeyi ilan panosunda paylaşabilir. Belirli periyotlarda buralara göz atabiliriz ve başlangıç seviyesinde bir yönetici pozisyonu gördüğümüzde, bunun için başvurabiliriz. İşimizi ve görevlerimizi iyi yaparken, bir yandan da yöneticilerin neler yaptığını öğrenip, insan ilişkileri ve iletişim becerilerimizi geliştirirsek, doğru zamanda patronumuza yöneticiliğe dair ilgimizi gösterebilirsek, yöneticiliğe giden yolu olması gerekenden daha kısa sürede ve daha sağlam adımlarla tamamlayabiliriz.

Geleceğin potansiyel sahibi ve azimli yönetici adayları, kendinize güvenin ve harekete geçin. Doğru zamanda atılan doğru adımlar hayalinizi gerçeğe dönüştürebilir. #believeinyourself #youcandothis

 

 

Hayatımızın üçte birini sosyal medyada geçiriyoruz. Yediğimizden içtiğimizden, hayallerimize; en yakın arkadaşımıza hangi konuda kızgın olduğumuzdan, kişisel beğenilerimize kadar her şeyi açıkça gözler önüne seriyoruz. Sosyal Medya platformlarında paylaştığımız bilgilerle hayatımızı izlenebilir hale getiriyoruz.  Peki, kendimiz, ailemiz ve arkadaşlarımız hakkında paylaşacağımız bilginin sınırı ne olmalı? Gelin sosyal ağlarda yayınlanmaması gereken on kişisel ayrıntıyı birlikte inceleyelim.

  • Doğum Tarihi

Facebook zaman çizelgesinde arkadaşlarımız tarafından gönderilen doğum günü tebriklerini almaktan hepimiz hoşlanıyoruz. Fakat, profilimizde doğum tarihimizin bulunması; dolandırıcılara ve kimlik hırsızlarına kimliğimizi çalmak ya da adımıza sahte hesap açmak için gerekli anahtar bilgilerden birini sunar. Yine de doğum günü tebriklerinden vazgeçemiyorsanız, en azından yıl bilgisini gizli hale getirebilirsiniz.

  • Anlık Konumunuz

Bir durum güncellemesi yaparken veya bir tweet gönderirken, coğrafi etiketleme yoluyla mevcut konumumuzu da ortaya koyduğumuzun farkında olmayabiliriz. Konum bilgilerimizi paylaşmak riskli olabilir. Çünkü, potansiyel hırsızlara evde olmadığımızı bildiririz. Tatildeyken attığımız masum bir tweet, evimizi soymak için bekleyen hırsızlara yeşil ışık yakabilir.

  • Çocukların İsimleri İle Etiketlenmiş Fotoğrafları

Çocukların mahremiyeti hassas bir konudur. Hepimiz çocuklarımızı korumak isteriz. Öte yandan, mutlu aile tablolarımızı eşin dostun görmesi için açık açık isimleri etiketleyerek paylaşmayı da çok severiz. “Sadece arkadaşlar” ayarına güvenip ‘Yabancı kimse bu resimleri görmüyor.’ diye düşünürüz. Oysa paylaşılan tüm verilere bir şekilde herkese açık kaynaklardan ulaşılabilir. Açıkça risk yaratabilecek, çocuklara özel anları ve yabancıların erişmesini istemediğimiz hiçbir şeyi yayınlamamamız gerektiğinin bilincinde olmalıyız.

  • Ev Adresimiz

Profilimize kimlerin baktığını asla bilemeyiz. Bu yüzden yaşadığımız yeri yayınlayıp kötü niyetli insanların işlerini kolaylaştırmamalıyız. Ev adresi bilgimizin kolay erişilebilir olması, suça yatkın kişilerce hedef haline gelmemizi, riskli durumlarla karşılaşmamızı sağlayabilir.

  • Kişisel Telefon Numaranız

Günlük hayatta kullandığımız cep telefon numaramızı sosyal medya kanallarında paylaşırsak kötü niyetli insanlar bunu farklı şekillerde kullanabilir, bize rahatsızlık verebilir. Telefon paylaşımı konusunda dikkatli olmanız, profil ayarlarınızdan güvenlik nedeniyle paylaştığınız numaraların görünür olup olmadığını kontrol etmeniz gerekir.

  • İlişki Durumunuz

İlişki durumumuzu yayınlamak potansiyel bir “takipçiye” cesaret verebilir. Yalnız ve savunmasız durumda olduğumuzu düşündürebilir ve bizi tehlikeye açık hale getirebilir.

  • Konum Bilgisi Olan Fotoğraflar

Gittiğimiz afilli bir mekanın veya tatilde nerede olduğumuzun takipçilerimiz tarafından görülmesine bayılıyoruz. Ancak açık konum bilgisi ile fotoğraflarımızı etiketliyor olmak, o anda bulunduğumuz yeri teyit etmek anlamına geliyor. Bazen açık paylaşımlarda belirtmesek de telefonumuz, biz bilmeden çektiğimiz tüm resimlerin konumunu kaydediyor olabilir. Bu ek bilgilerin yabancılarla paylaşılmaması için coğrafi etiketleri telefon ayarlarından kaldırabiliriz.

  • Tatil Planlarınız

Ayrıntılı tatil planlarımızı, güzergahımızı, konumu belirli tatil fotoğraflarımızı veya canlı videolarımızı yayınladığımızda, evde kimsenin olmadığını eşe dosta ve aynı zamanda kötü niyetli insanlara duyurmuş oluruz. Şık bir restoranda “check-in” yapmamız bile evimizin boş olduğunu gösterir. Tatil fotoğrafları paylaşmak harikadır; ancak, bu resimleri yüklemeden veya çevrimiçi tatilimizle ilgili gönderileri evimize döndükten sonra paylaşmak bir güvenlik önlemi olabilir.

  • İşveren veya Aile Bireylerinin Görmemesi Gereken Utanç Verici Şeyler

Çevrimiçi olarak bir şey yayınlamadan önce bir an durup düşünmeliyiz; patronumuzun veya aile üyelerimizin bunu görmesini ister miyiz? Emin değilsek, o içerik kamuyla paylaşılmaya yeterince uygun olmayabilir. Biz bir gönderiyi paylaştıktan sonra, vazgeçip silene kadar geçen sürede birileri onun ekran görüntüsünü alabilir.  Çevrimiçi ortamlarda paylaştıklarımız da kişisel itibarımızın bir parçasıdır, buna özen göstermeliyiz.

  • Mevcut İşimizle İlgili Özel Ayrıntılar

Sosyal ağlarda işle ilgili konuşmak kötü bir fikirdir. Paylaştığımız hassas detaylar firmamız ile işe girerken yaptığımız sözleşme ya da imzalanmış bir gizlilik anlaşmasını ihlal edebilir. Önemli bir projede son teslim tarihini kaçırmamak için ne kadar özverili davranıyorsak, şirket içi bilgilerimiz ya da projemizin özel detayları hakkında yapacağımız paylaşımlara da o derece önem vermeliyiz. Rakiplerimizden birinin projemize karşı koz olacak kullanabileceği değerli bir bilgiyi onlara altın tepside sunmak istemeyiz.

Sosyal platformlarda aktif etkileşim halinde olmak hem keyifli hem de günümüzün vazgeçilmez bir alışkanlığı. Yine de hayatın gerçekleri ve yaşadığımız kalabalık şehirlerdeki riskleri de göz önünde bulundurarak bahsettiğimiz bu 10 kişisel bilgiyi paylaşmamaya özen göstermeliyiz. Gönderi etkileşimlerinizin tavan yaptığı, bolca beğeni ve yorum aldığınız bir gün olsun! #socialmediawars